
Soru budur: Din devleti mi, sosyalizm mi?
Rusya’da 1905’te meşrutiyet ilan edildi. Çarlık büyük darbe aldı ve Duma kuruldu. Lenin’in başını çektiği Sosyal Demokratlar (Marksist sosyalistler) toplumsal hareketi sosyalist devrime yönlendirme mücadelesine giriştiler. Rusya’nın kapı komşusu İran’da Meşrutiyet Devrimi 1906’da patlak verdi. Devrimin başını çeken, hep devrimlerin kaynağı olan Tebriz’di. Nitekim Sattar Han ve Meşrutiyet Mücahitleri bu şehirde örgütlendiler, silahlandılar ve derebeylik düzenine karşı silahlı mücadeleye başladılar, meclisi olan, anayasası olan bir düzen istediler. O yıllarda devrimin 3 ana akımı vardı:
1- Meşrueçiler: Bunlar İran’da şeriat rejiminden yanaydılar ve her türlü demokratik harekete karşı şiddetle karşı koyuyorlardı. Ellerindeki “İslam dini elden gidiyor!”, “Kâfirler ülkeyi ele geçiriyor” silahlarıyla halkı kendi peşlerinde sürüklüyorlardı. Şeyh Fazlullah Nuri bu grubun simge lideriydi. Müslüman Kardeşler, Nevvab Safavi gzizli silahlı grubu ve buna benzer gruplar daha sonra Nuri’nin görüşlerini ve yolunu izlediler. Bunlar Rus işgal kuvvetlerinin en sadık destekçileri ve işbirlikçileriydi.
2- Meşrutiyetçiler: Bunlar derebeyliklere, Şah’ın mutlak güç olarak saltanat sürmesine ve halkın yönetimde hiçbir rolü olmamasına itirazla yola koyulmuşlardı. Meşrutiyetçilerin Tebriz’in yanı sıra özellikle Reşt ve Hazar kıyısının diğer kentlerinde, İsfahan’da ve Tahran’da ve İran’ın değişik kentlerinde de güç kazanması ile devrim alevleri yükselmeye başladı.
3- Sosyal Demokratlar (Sosyalistler): Bu akım da Rusya’da olduğu gibi İran’da sosyalist düzenin kurulması için mücadele ediyorlardı. Bunların başında da Lenin ile Nisan tezlerini tartışan Haydar Emmoğlu ve yoldaşları vardı.

Sonra ne oldu?
1911 yılında Meşrutiyetçiler zaferlerini ilan ettielr. Ancak Meşrutiyetin en radikal liderleri ve bu arada Sattar Han, türlü komplolarla öldürüldüler. Tebriz’de darağaçları inmedi. Tebriz’in ileri gelen demokratları, özgürlükçüleri ve meşrutiyet yanlıları birer ikişer idam edildielr. şeriat yanlıları gerçi devlet gücünü ele geçiremediler ancak güçlerinden pek bir şey kaybetmediler. Birinci Dünya savaşından sonra ve Rıza Pahlevi ve ardından oğlu Muhammed Rıza Pahlevi’nin krallık dönemlerinde temelde destek gördüler; ancak devlete bulaşmalarına izin verilmedi. Sosyalistler idam edilirken, mollalar din derslerini, vaaz meclislerini hem camilerde, hem evlerde serbestçe sürdürdüler. Kısacası Meşrutiyetçiler kazandılar ve şeriat devleti isteyenlerle sosyalist devlet isteyenler muhalifler olarak hayatlarına devam ettiler.
Aradan yaklaşık 70 sene geçti. Bu arada her iki akım değişik örgütlerle toplumsal hareketlere yön vermeye, krallığı yıkmaya çalıştılar. Hedefin aynı oluşu birçoğunu yanılttı. Zannedildi ki Şeriat devleti isteyenleri istedikleri özgülükle Sosyalistlerin istedikleri özgürlük aynıdır! Yıl 1979’a gelindiğinde Hayda Emmoğlu ve yoldaşlarının kurduğu İran Komünist Partisi kapatılmış, ardından Taki Erani’nin liderliğindeki 53’ler grubu bastırılmış, ardından kurulan Tudeh partisi gizlenmiş, parçalanmış. Pişeveri önderliğinde Özerk Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti kurulmuş ve bir yıl sonrasında en kanlı biçimde bastırılmıştı. Silahlı şehir gerilla grupları kurulmuş ve Şah hepsini kurşunla, işkenceyle ve idamla yanıtlamıştır. Dinciler de boş durmamışlar. Şah’a suikast düzenlemişler ve birkaç kişiyi öldürmüşlerdi.
Sermayenin köylere inişiyle baş gösteren toplumsal çalkantının devamında, Şah’ın Ak Devrimi’ne karşı 1962 halk ayaklanması, on binler ölü vererek bastırıldı. Ancak bu hareket içinde Humeyni’nin adı duyulmaya başladı. Sosyalistler sosyalizm için ölürlerken, dinciler kadın meclise giremez, kadın başını açamaz gibi temel kaygılarını ifade ediyorlardı. Humeyni’nin adının parlaması ise onun Kapitülasyona karşı duruşuyla oldu.

1979 Devriminde bütün Şah karşıtı güçler aralarındaki farklılıkları dikkate almadan, sınırları çizmeden, kol kola girdiler ve ayaklanmaya destek oldular. Küçük bir grubun dışında kimse din devletinin gelmekte olduğunun farkında bile değildi. Ve geldi!
1979 Devrim saflarında üç akım vardı: Meşrutiyetçiler, Meşrueçiler ve Sosyalistler. Bu devrim sosyalist sloganlarla yola koyulduysa da, birçok bölgede sosyalist düzen kurduysa da, Din devleti isteyenlerin yabancı güçlerle anlaşmaları ve devlet erkini ele geçirmeleriyle devrim yenilgiye uğratılarak hızla Din Devleti kuruldu. Meşrutiyetçiler ağır yenilgi alarak silindiler. Kala kala iki güç kaldı: Sermayeye dayalı din devleti ve emeğe dayalı sosyalistler.
Son 35 senede çok kanlar aktı, çooook! İran’ın en gelişmiş bölgesi Tahran’daki Behişt Zehra Mezarlığı oldu. Toplu mezarlar aldı başını genişledi.
Şimdi! Önümüzdeki devrimde devlet erkini ele geçirecek olanlar olacak mutlaka. Sizce sıra kimde?
“Timur Han’ın kafasında çakan şimşek gözlerinden geçti. Alnını, parmak uçlarıyla ovuşturdu. Önceki akşam karısı Meryem Hanıma anlattıklarını anımsadı: “Hanım korkarım yarın öbür gün Âlâ Hazret de ülkeyi terk etmeyi kabul edecekler. Rahmetli Âlâ Hazret Büyük Rıza Şah da ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Şimdi de oğlu. Bu ikinci olacak. Bilirsiniz ilkinde, çok sıkıntıya katlandı bu millet. Âlâ Hazret gittikten sonra komutanlara iş düşmez artık. Faydasız. Komünistler ile şeriat isteyenler anlaşabilirler mi? Merhum paşa dedemin Settar ile kişisel bir düşmanlığı yoktu ya. O zeki adam, Settar’ın etrafını komünistlerin aldığını biliyordu. O zaman meşrutiyetçiler, şeriat yanlıları, bir de Komünistler vardı. İlkin meşrutiyet yanlıları kazandı. Öyle görünüyor ki bu kez de şeriat devleti isteyenler kazanacak.”
Üçüncü devrimde, sıranın komünistlere gelebileceği düşüncesi, generali içten içe öfkelendirmişti. Gözlerini Erdelan’dan almadan: “Menuçehr Han’ın ağa zadelerine güvenim tamdır. Transfer işini bitirin.” (Azalya, roman, h.h., arkadaş yayınları)





