Dem vuralım!

Hayyam’ı okumak ne kadar güzelse onu anlamak da bir o kadar güzeldir. Bu anlamak, sadece söylenenin ne anlama geldiği noktasına varmak değildir, aslında Hayyam’ı okumanın tadı o noktaya gelmemekte ve sürekli anlamdan anlama, gönderiden gönderiye, renkten renge geçmek, dolaşmak ve kavuşamamaktadır. Bilmecelerin iç içe geçmiş sokaklarında, bahçelerinde dolanmanın tadına benzer bu. Tam da Hayyam’ı anladığını düşünürken ve bunun şevkine, tadına varırken bu anlamaya kuşkunun işvesinin düşmesiyle başka bir anlama meyil etmenin tadıdır bu.

Kısa bir süre önce Kamkaran grubunun da icra ettiği ve bu sayfada yayımlanan iki dörtlünün ilk dörtlüsü bu türden bir anlamsal işve dörtlüsüdür.

Önce Farsçasını veriyorum. Sonra Türkçesine geçeceğim.

Ta dest ber éttefaq ber hem nezenim /  Pai ze néşat ber sere ğem nezenim

Xizim-o demi zenim piş ez deme sobh / İn sobh demi zened ke ma dem nezenim

Bu dörtlüyü, sözünü ettiğim Kamkaran icrasında altyazı olarak şöyle çevirmeyi uygun bulmuştum (burada üçüncü ve dördüncü mısraın yerini değiştirerek veriyorum):

Birliktelik elini bir birine koymazsak / neşe tekmesini bu hüzne biz vurmazsak

Bu sabahlar çok ışır bizse soluksuz kalırız / kalkıp da tan ışımadan soluk almazsak           

  

Burada ben sadece ikinci beyit üzerinde bir iki söz söylemek istiyorum. Bunun için ise birkaç Farsça sözcüğe göz atmalıyız:

dest: el, zeden: vurmak, dest zeden: dokunmak, el vurmak, el çırpmak, alkışlamak,

ber hem zeden: birbirine vurmak, bir biri üzerine koymak, karıştırıp dağıtmak

dem: an, soluk, ses, nefes, dem zeden: ses çıkarmak, bir şey söylemek, soluk almak, sürekli lafını etmek

demiden: üflemek, doğmak (güneş için)

Ta: ne zamana kadar, o zamana kadar ki, eğer, eğer ki,

Bu anlamlarla birkaç türlü çeviri vermek mümkün:

  1. Birinci dize: Birliktelik elini bir birine vurmazsak, birlikteliğin ellerini çırpmazsak, birlikte elleri bir biri üzerine koymazsak, birlikteliğin ellerini kavuşturmazsak… gibi
  2. İkinci dize: neşe tekmesini bu hüzne biz vurmazsak, neşeyle ayağı üzüntünün başına vurmazsak, neşeyle üzüntünün başını ezmezsek, neşeyle üzüntünün başını tepikleyip tekmelemezsek,
  3. Üçüncü dize: Kalkıp tan atmadan bir nefes alalım, sabah nefes almadan kalkıp nefes alalım, sabah olmadan kalkıp bir ses çıkaralım, söz söyleyelim, ses verelim…
  4. Dördüncü dize: bu (sözü edilen) seher, tan ışıması o zaman bir soluk alır ki biz soluksuz kalırız, bu sabah bir şey söyler ki biz sessiz soluksuz kalırız, bizden ses çıkmaz. Zaten yıllarca sabah ışıyacak, soluyacak, konuşacak bizse çoktan öleceğiz ve karanlıkta sessiz, sözsüz, soluksuz kalacağız

Kuran’da Tekvir suresinde (81. sure) iki ayet var (18 ve 19. ayetler), söyle der: “Vel-leyli iza asas, Vessobhi iza teneffes, “Ne zaman ki gece kapanır, ve ne zaman ki sabah soluk alır…”

As’as’ Arapçada isim olarak kurt ve gece avlanmaya çıkan kurt anlamına gelir (çok ilginçtir ki Farsça’da sabahın alacakaranlığına “Gorg-o miş” deni. “Kurtla kuzu” demek.). Eylem olarak ise gecenin kararması, kapanması anlamına gelir. Aynı zamanda karanlık gece de denebilir.

Gecenin karanlığından sonra sabahın soluması. Tanın atmasıyla ufkun ve seherin nefes alması: ilk nefes. Doğuşun nefesi. Bebeğin nefesi. Annenin karanlık rahminden dünyanın aydınlığına ilk soluk. O soluk ki zaten kendisi aydınlıktır ve ışıktır. Hayatın biricik bildirgesidir: haykırışlı bir bildirge! Susan yeni doğan bebek ölü demektir. Ölmüş demektir. Sessiz bebek doğmamış olandır.

Şimdi Hayyam’ı dinleyelim:…

Karanlığın perdesini yırtan sabahtan önce ışımalıyız. Karanlığın kurdunu susturup soluyup ses vermeliyiz. Nasılsa yarın toprağın altındaki karanlığın kurduna zaten yem olacağız. Öyleyse şimdi kalkmalı, ayaklanmalı ve dem vurmalı. Bir körük gibi soluk alıp ateşi kızgınlaştırmalı. İçimizin ufkunu şarap kızıllığına boyamalı. Sımsıcak, kıpkızıl ve haylı huylu!

(14 mart 2013, h.h.)

Hepsi içinde yayınlandı

Dem vuralım!” için bir yorum

Yorum bırakın