Soykırıma kim sebep oldu?

Farsçada çok kullanılan bir deyim var. Der ki: “Düşman hayra neden olur Tanrı isterse!” Siyonistler, Batı Emperyalistlerle el ele vererek yıllardır bölgeyi kan gölüne çevirmişler ve hala da cinayetlerine devam etmekteler. Bu süregelen cinayetleri ancak siyasi körler ya da bağnazlıklarının gözbağından kurtulamayanlar görmezler, yadsırlar. Onlar, Afganistan’da, Libya’da, Yemen’de, Irak’ta, Somali’de, Sudan’da, Lübnan’da, Suriye’de ve hele ki Filistin’de ve özellikle de son iki yıldır Gazze’de neler olup bittiğini, insanlığa karşı nasıl suçlar işlendiğini gizlemeye, gizleyemedikleri yerde ise bu suçların ağrılığını hafifletmeye çalışırlar.  Bu cinayetlerin nedenlerini göremezler ya da saptırır, çarpıtırlar. İnsanların gözüne gerçekleri görmesinler diye toz toprak serperler. Ama Farsların bir deyiminde dedikleri gibi: “Horozun kuyruğu görünüyor!”

İşte insanlığa karşı bu suçlar işlenen düşman, içimizdeki sözüm ona “Demokrat”, “Atatürkçü”, “Sosyalist”, “Müslüman”, “Halkçı” falan diye geçinen bir dizi içi boş davulları, korkakları ya da düşmanın akıllı, okumuş, kültürlü kripto işbirlikçilerini, münafıkları ve benzerlerini deşifre etmiş, onların maskelerinin düşmesine ve bizim onları tanımamıza yol açmıştır ki bu bir hayırdır.

Şeyleşen Kadınlar: Kör Baykuş’ta eril bakışa bir bakış


(Bu makalede çevirmeni belirtilmeyen metinler orijinal dilinden Haşim Hüsrevşahi tarafından Türkçeye çevrilmiştir.)

  1. Hayatta öyle yaralar var ki ruhu cüzzam gibi yalnızlıkta yavaş yavaş yer bitirir. Bu dertler kimseye anlatılamaz…” cümlesi ile başlayan Sadık Hidayet’in kaleme aldığı Kör Baykuş adlı kısa romanı (uzun öyküsü) çağdaş Farsça romanlar arasında belki de en tanınmış ve üzerinde en çok yazılıp konuşulanıdır. Bu romanı farklı okumaları olmuştur[2],[3],[4],[5],[6]. Bu yazıda mümkün olan en kısa şekliyle bu romandaki “Bakmak” eylemine, anlatıcının anlattıklarına değinerek bakacağız. Makalenin hacmine zarar verme tehlikesi göze alınarak konunun daha iyi anlaşılması adına, romandan geniş pasajlar aktarılacaktır.

Öykünün başlarında anlatıcısının esiri olarak tanımladığı kadının evine gelişi, tek bir söz söylemeden gidip onun yatağında yatması, ravinin ona şarap içirerek (istemeden?) zehirleyip öldürmesi sahnesinde okuyoruz. Burada aktardıklarım Sepehr Yayınları 1972 Tahran baskısından Emir Hüseyin Henci tarafından .pdf formatında yayınlanan nüshasından çevrilmiştir. Roman bu cümleyle başlıyor:

Hayatta öyle yaralar var ki yalnızlıkta ruhu cüzam gibi yavaş yavaş kemirir yer. Bu dertleri kimseye açmak olamaz… Ben bunlar sadece duvarda lambadan yansıyan kendi gölgem için yazıyorum, kendimi ona tanıtmalıyım.” (S 3-4)