İran edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Haşim Hüsrevşahi, dergimize İran edebiyatı ve son çalışmalarını anlattı…
Atak: Öncelikle, İranlı bir edebiyatçının Antakya’da olması sık yaşanan bir şey değil, bu anlamda, edebiyat alanındaki bu birlikteliğin ilimiz açısından da çok önemli olduğunu vurgulamak istiyoruz. Bu sizin için ne ifade ediyor, isterseniz bununla başlayalım.
Hüsrevşahi: Benim Antakya’ya gelişim tamamen tesadüf eseri oldu. Ankara’da Mehmet Hoca (Karasu)’yla karşılaştık. Mehmet hocayla o karşılaşmamızda İran gezisi hakkında konuştuk. Hemen arkasından da böyle bir etkinlik olacağını söyledi ve katkıda bulunup bulunamayacağımı sordu. Ben de, çok sevinerek, olur dedim. Ben, Antakya’ya ilk kez geliyorum. Yaklaşık 15 yılım Türkiye’de geçti, ama bu taraflara ilk kez geliyorum. Onun yanı sıra Antakya’nın kültürel mozağının heyecanı var bende. O heyecanı tabii ki sizlerle yaşamak, paylaşmak belki de bu etkinliklerin en güzel yanıydı.
Atak: Ne acıdır ki ülke olarak Ortadoğu, bu kapsamda da İran edebiyatına biraz uzağız. Bu anlamda öncelikle okurlarımıza kendinizi biraz tanıtmanızı istesek…
Hüsrevşahi: Ben, 1948 İran, Tebriz doğumluyum. Türkiye’de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni 74’te bitirdim. Ardından, Almanya, İngiltere, Türkiye, İran, Kuzey Amerika olmak üzere göçebe bir yaşamım oldu. Türkiye’yle ilişkilerimi hiç koparmadım, belli aralıklarla gelip birkaç yıl kalıyordum. Buradaki çalışmalarım İran şiirini Türkçe’ye çevirmekle başladı, halen şiir ve roman çevirilerimiz devam ediyor.
Atak: Yanılmıyorsak yakında sizin, “Seni Unutmayı Öğret Bana” adını vereceğiniz bir çeviriniz çıkacak.
Hüsrevşahi: Daha önce Furuğ Ferhuzad’dan “Yaralarım Aşktandır” adlı bir şiir çevirisi yaptım, Ardından Ahmet Şamlu’yu çevirdim. Bana Aydınlıktan Söz Et. Üçüncü şiir çevirisi Rıza Berehani’nin “Kelebeklere” adlı şiiriydi. Ardından “Komşu Aç Kapıyı” öykü antolojisi çevirisi var, on güne kadar o da çıkacak. “Seni Unutmayı Öğret Bana” üç değişik romanın çevirisidir. “Aylak Gözlerin Teyzesi” ve “Gözlerinden Korkuyorum” adlı roman çevirisi çıkacak. Tüm bunlardan sonra benim “Azayla” isimli kendi romanım yayımlanacak. Yani Ekim ayına kadar 6-7 kitap bekliyoruz.
Atak: Ortadoğulu bir edebiyatçı olarak, bu coğrafyanın acılarının yapıtlarınıza yansıması nedir?
Hüsrevşahi: Biz edebiyatı, halktan ve toplumdan soyut, kopuk, fantastik bir şey olarak düşünemeyiz. Esasında ben, yazar ve sanatçıları, bir halkın ürünü olarak görüyorum. Yani şair, romancı, halkın yaratmış olduğu bir değerdir. O kişiler, bireyler kendi tarihsel görevlerini yerine getiriler, halk da kendi yaratmış olduğu değeri yücelterek, kendi bağrına basarak ölümsüzleştirir. Yani bir bağlamda halkın içinde olan, halkın yaşamını, arzularını, dertlerini, acılarını, sevgilerini, gözyaşını, kahkahalarını anlayan bir sanatçı, halk tarafından benimsenir. Böyle bir pencerede oturup konuya bakarsak elbette ki bunlardan etkilenmemek mümkün değil. Hem etkilenirsiniz, hem o olup bitenleri bir yerde sanat estetiği içinde, sanatsal yaratı biçiminde yeniden geri götürürsünüz.
Atak: Tüm bu yaşananlar aynı zamanda bir beslenme kaynağı olabilir mi?
Hüsrevşahi: Beslenme kaynağıdır, tümüdür aynı zamanda. Bütün etkilerin tümünden bahsediyorum. Onu aldıktan sonra kendi dağarcığınız içinde, kendi estetik anlayışınız içinde o kaynağı yeniden geri götürürsünüz, o ürün halkın içindedir. Tabii bazen öyle olmuyor, o kadar basit, mekanik ilişkiler değil bunlar. Sanat eserleri nihayet karşılıklı etkileşim içindedir, kişinin bireysel ürünüdür, ama kaynak itibariyle ben bunu bir toplumun ürünü olarak görüyorum.
Atak: İran edebiyatında kadının yeri nedir?
Hüsrevşahi: İyi ki bu soruyu sordunuz. Çünkü ne yazık ki, buradan bakanlara, İran kadını, kara çarşaflar, kara düşünceler, kara bir atmosfer içinde yaşayan zavallı varlıklar gibi gösteriliyor. Sistematik ve bilinçli bir şekilde yapılıyor bu. Ama gerçek böyle değil. İran kadını özelikle 1979 Şubat devriminden sonra İran’daki sanat yaratılarının, edebiyat yaratılarının başında geliyor. Bugün bu alandaki bayrağı taşımaktadır ve erkekleri sollamıştır. Hem öykü hem müzik, tiyatro, roman, sinema alanında kadınlar büyük çaba içinde ve çok önemli şeyler yaratmıştır. Yukarıda sözünü ettiğim öykü antolojisi çıktığında göreceksiniz ki çoğunu kadınlar oluşturuyor. Buraya gelecek olan (Mayıs’ın 14-15-16’sında Ankara’da Komşu Aç Kapıyı: Türkiye İran edebiyat günleri düzenlenecek) sanatçılar arasında kadınların neler yarattığını, neler yaratmakta olduğunu göreceksiniz.
* Bu söyleşi Antakya Edebiyat Günleri kapsamında 2004 yılında yapılmıştır.