(Bu yazımı ufak tefek değişiklikler yaparak yeniden yayınlıyorum)
Çocuğum sana bir vasiyetim var. Çocuklar babalarının, büyüklerinin vasiyetini, öğütlerini sevmezler bilirim. Ama ben yine de söyleyeceğim. Biliyorum hoşlanmasan da okuyacaksın. Şimdi unutsan da bir gün anımsayacaksın. O zaman ikimiz de aynı kadehi paylaşmış olacağız!
Bize sakın boyunuzdan büyük işlere kalkışmayın diye dediler, kimi zaman öğüt verir gibi, kimi zaman tehdit ederek. Bizden bir bölümümüz boyumuzun ölçüsünü bile bilmiyorken evet dedik, olur dedik. Bize budur dediler. Boyunuz bu kadardır dediler. Bir gün baktık ve gördük ki hep budamışlar bizi ve bodur bırakmışlar. Dilimizi budamışlar, cesaretimizi budamışlar, yüreğimizi budamışlar, ruhumuzu budamışlar ve irademizi… güneşi emecek bütün yeşil yapraklarımızı budamış yolmuş yere dökmüşler. Gördük ki talan edilmişiz, vurgun yemişiz. Bir gün baktık ve gördük ki boyumuzdan büyük işlere kalkışmak istesek de ölçümüz güneşi yutmaya yetmeyecek artık. Geç olmuştur artık.
Birilerimiz o büyük yalanı görmedi… Onu keşfetmek sana düşer. “Evet” ve “Olur” diyenlerden bir kısmı bakamadı bile, göremedi bile… Onlar sandılar ve inandılar ki hayat budur… Kurtçuklar kendi çukurlarındaki bir avuç çamurlu suyu dünyanın tümü olarak algılar çünkü… Onların dünyası işte o kadardır… Bize boyumuzun bu olduğunu tembihlediler, tehdit ettiler!
Ama birilerimiz “Hayır” demenin ne denli onurlu olduğunu bildi. “Hayır” demenin ne denli cesaret istediğinin, tehlikeler barındığının hesabını gitmeden. Onlar “Hayır!” dediler. Onlar boylarından büyük işlere kalkıştılar. Ah çocuğum onlar ne güzeldiler. Onlar servilere örnektiler. Onlar güneşe komşuydular. Kimisini astılar, kimisini hapislerde çürüttüler, kimisini kurşuna dizdiler avlularda, dağ eteklerinde ya da, kimilerini yüksek binalardan attılar, kimisini boğup çöllere, göllere, tuzlu kum denizlerine attılar!
Birilerimiz boylarından büyük işlere, dünyayı değiştirmeye, daha güzeli yaratmaya kalkıştılar… Onlara deli dediler, ruh hastası dediler, onları umursamadılar, adamdan saymadılar, hor görüp tekmelediler… Rüzgârda kızıl bayrak gibi dalgalanan o insanlar güzeldiler. Onlar ateş cinsindendiler. Toprağa indiler. Onlar geldiler, insanlığın kulağına eşitliğin, adaletin, mutluluğun şarkılarını fısıldadılar ve gittiler. Kimileri onların güzelliklerini, ışıltılarını görecek boyda bile olamadılar…
Hatırlarsan Mozart’ın cesedini yoksullar mezarlığında toplu bir mezara attılar. Nice şairler, ressamlar, yazarlar, müzisyenler, bilim insanları, mimarlar, filozoflar bizi tehdit edenlere rağmen hayatımızı güzelleştirdiler. Onlar bizi mağaradan kurtardılar ve kendileri için hiçbir şey istemediler.
Canım evladım; sana ve senin gibi genç insanlara her şeyin para olduğunu öğütlerler. Paranın tanrıdan bile güçlü olduğunu söylerler. Çünkü buna inanırlar. Sana ve senin gibi genç insanlara daha fazla para elde etmek için uğraşmanız gerektiğini söylerler. Seni çılgın bir tüketim çarkında tüketip yok etmek isterler. Bilmelisin ki bu yolda nice insanlar senin üzerine basarak yükselir ve sen de yükselmek için nice insanları ezmeyi normal bilecek duruma düşersin. Ama bir gün göreceksin ki güç onlardadır. Göreceksin ki onların özendirdiği ve senin ömrünü tüketerek varmaya çalıştığın ancak sonunda vardığın bir hiçtir, kavuştuğun sadece onların bir çölde gösteriye çıkardıkları vahadır, seraptır. Onlar sanrılar yarattılar, tanrılar yarattılar ve aldatarak, korkutarak hükümlerini yürüttüler. Göreceksin ki senin elde ettiğin onların serpiştirdikleri atıklardır!
Çocuğum sana vasiyetim budur: Hep boyundan büyük işlere kalkış! Dünyayı onların ellerinden al! Hep güneşi düşün! Ayakta dik durma erdemini bir an bile unutma! Ama bil ki ayakta durmak düşme tehlikesini göz önünde bulundurmadan olmaz. Ayakta durma riskini al ve yükseklerin temiz havasını içine çek, boylu kayın ağaçları gibi ışığı em ve yaşamın biricik ve güzel olduğunu bilerek yaşa! Ve unutma ki düşmek ayakta duranlara mahsustur, zira sürünenler asla düşmezler! Sana vasiyetim ayakta durmandır, hayır demeyi unutmaman, soru sormayı unutmaman, sorgulamayı unutmaman ve o büyük yalanı keşfetmendir.
Çocuğum duvarları kabul etme, kabukları kabul etme! Bu ev, bu şehir, bu ülke, bu kıta ve yeryüzü sana dar gelecek. Gelsin. Sen muazzam kâinatı düşün, ona saygılı ol. Bu kandırılmış, kendi cehaletinde boğulmaya terk edilmiş, varı yoğu çalınmış ve çalınmışlığına şükretmeyi öğretilmiş bu zavallı güzel insanı sev! Rüzgârı sev, dağı, denizi, ovayı sev, geceyi, gündüzü sev, çiçeği, böceği, uçanı, yüzeni sev… Onları sev zira doğa sana değerli yaşamanın sırrını açık edecek, sana öğretecek. Unutma ki yaşam sana verilmiş bir hediyedir. Yaşam her gün biraz daha bitmeye yaklaşan tek mucizendir senin, onun her anının değerini bil. Acılar ve sevinçler dolu bu uçarı güzelliğin değerini yeniden yaratarak bil. Doğa bunu da sana öğretecek.
Sana büyük sırrı keşfetmeyi ve görmeyi de öğütlüyorum. Ellerimiz hep boş görünse de onların boş olmadığını unutmamanı öğütlüyorum.
Ha bir de şarkı söylemeyi unutma…
Yolun açık olsun…
Haşim Hüsrevşahi
![](https://sardunyalar.com/wp-content/uploads/2024/06/image.png?w=1024)
Beautiful advice yes life is a miracle 🙏 well shared 🙏