Restin görüldüğü gece!

“Eeee? Adama bak ya… Afyonkeş kabız olsa şimdiye on kez sıçmıştı lan… Bi cevap ver ya! Öyleyse neden bırakıp gittin?”

“Hâlâ da seviyorum… Lanet olsun! O benim ilk aşkımdı… İlk dellenmemin hikâyesidir! Ben bırakmadım diyorum sana… O başkasını taktı koluna.”

“Nasıl taktı koluna yani? Tekrar seni aradı buldu ama. Buluştunuz! Valla çözemedim davayı! Hem seviyor hem başkasını koluna takıp gidiyor hem de seni arayıp… Tuhaflık var bu işte babam! Bu hikâyenin bir yerinde bir hata var.”

“Çözemezsin… Ben de çözemedim yıllarca düşünmeme rağmen!”

“Haydi öyleyse, Tülay’ın şerefine!”

Mehşid kadehini kaldırırken midesi kalktı. Yutkundu. Bitmek üzere olan sigarasını kül tablasına attı. Midesinden gelenleri ağzında topladı, geri yutmak isterken öksürdü. Rakı, su, balık, salata cıvık macun gibi masaya serpildi. Taylan elindeki çatalı hızla tabağına attı, bir yandan da yüzüne püskürtülen kusmuğu silerken ayağı kalktı. Mehşid’in koltuklarına girip kaldırdı. Genç bir garson da ona yardım etti. Tuvalete taşıdılar. Mehşid kusmaya devam etti. Kusmuğun rengi değişmeye başladı. Resti görmüştü anlaşılan. Elinin sırtıyla kanlı dudaklarını silmeye çalıştı. Yüzünü yıkayınca aynaya baktı:

“Masadan kalkma zamanı geldi galiba dostum!”

“Evet kalkalım… Geç oldu.”

“Ben kalkıyorum… Sen oyuna devam et! Bu restleşme tek kişilik bir kumardır babam… Buraya kadarmış!”

Numune Hastanesi acil servisine geldiklerinde gece yarıyı yeni aşmıştı. Doktor hikâyeyi dinledikten sonra hemen içeri alarak müşahede kısmında bir yatağa yatırdı. Hemşire hemen koluna serumu taktı. Tansiyonu iyiymiş. Serumu yiyince Mehşid’in sarhoşluğu giderek uçtu. Etrafına bakınmaya, espri yapmaya başladı. (… …)

Çok geçmeden Mehşid’i mide kanaması tanısıyla servise yatırdılar. İlk ünite kanı Taylan verdi. Sabaha karşı uykudan birden fırladı. Taylan yan koltukta uyukluyordu. Mehşid’in sesine gözlerini açtı. Sakin bir sesle sanki rüyasındaki biriyle konuşuyordu:

“Dostum bak… Kanser işini gördü. Biliyorum her an komaya girebilirim. Sonrası belli zaten. Burada bekleme boşu boşuna. Benden sonra Nurşen’i bul, ona onu hâlâ çok sevdiğimi söyle. Bir boktu yedim işte dedi, de. Kızlarımı da öp benim için. Onlara hasta olduğumu söylemedim. Korktum. Bu kadar!”

“Sus lan dinlen!”

“Susacağım zaten… Ofisimdeki kitapları, giysileri falan yoksul öğrencilere dağıtın.”

Taylan, Mehşid’in elini sıktığını fark etti. Mehşid konuşmayı kesti. Filmlerdeki gibi olmadı. Hani önce sesi kısılır. Sonra nefesi daralır, sonra gözleri kayar falan. Öyle olmadı. Konuştu, sustu ve uyudu. Eli Taylan’ın elinde soğumaya başladı. Sivas Madımak olaylarının, Ulucanlar Hapishanesi olaylarının müdahil avukatı sustu. Dava düştü. Perde kapandı.

Taylan kımıldayamıyordu. Sanki az sonra kalkıp eve gidecekler, mutfağa geçecekler, Mehşid patatesleri kürdan inceliğinde doğrayacak, kızıl kızartacak, Taylan biraları açacak, kaset çalacak, Türküler söylenecek, Tülay gelecek, Nurşen gelecek, diğerleri de gelecek, gülüşüp söyleşecekler, Mehşid bira bardağını Nurşen için kaldıracak, onu dudaklarından öpecek, birasından bir yudum alacak, biranın köpüğünü gür sarkan siyah bıyıklarından emerek içecek, kahkahayı patlatacaktı. Ama perde düşmüş, alkış sesi duyulmamıştı. Resti görülmüş ve Mehşid masayı terk etmişti. Sahne sessizdi.

[Dolunayın Çocukları adlı yayınevindeki romanımdan bir parça: , h.h.]

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s