Görmek için bir alıştırma!

“Görmek için bakmayı bilmeli,” sözü neredeyse klişe bir tekerlemeye dönüşmüştür. Ancak sanırım görmeyi görmek için biraz daha fazla kafa yormak gerek.

Burada bir fotoğraf paylaşacağım. Neye baktığımızı birlikte “gözden geçireceğiz”. Bu arada neler gördüğümüzü paylaşacağız ancak orada durmayacağız bir adım daha ilerleyip gördüklerimizin bize neler gösterdiğini ve fakat ondan daha önemlisi neler sakladığını irdeleyeceğiz. Bu saklamaya arka plan demek doğru değil. Arka plan, belli bir desenin planlanmış zemini olarak bu saklanan ya da gördüklerimizin görünüründe olmayandan farklıdır. İsterseniz buna görünmemesi gerekenin diyalektik karşıtı diyelim… kendi zıddını yaratan bir görünmeme! Saklanılmaya çalışılırken ortaya çıkan bir görünme! Ve biz işte bunu görmeye çalışalım!

Resimde açık bir havada, bulutsuz beyaz bir gökyüzünün zemin oluşturduğu bir karede, yeşil ağaçlar dikkat çekiyor. Ve çoğumuz tarafından bilinen bir heykel. “Nerede bu heykel?” diye ilk akla gelen soruyu fotoğraf ipuçları vererek yanıtlıyor. Sol tarafta Türk bayrağı ve sağ alt köşede metal akordeon biçimindeki çit üzerinde yazılan yazıdan “Ankara Büyükşehir Belediyesi” yazısından anlaşılıyor! Yani fotoğraf Türkiye’nin Başkent’inde çekilmiş. Ankara’yı bilenler bilir bu ünlü okuyan insan heykeli Yüksel Caddesi’ndedir. Yine Yüksel Caddesi’ni bilenler bilir ki orası sıklıkla demokratik protestoların merkezidir ve çevik kuvvetler hemen hemen her zaman orada hazır ol durumdadır. Bu protestolar işte bu heykelin yanında pratiğe geçer (di). Öyleyse bu çitler neden çekilmiş sorusunu böylece yanıtlamış oluyoruz: Protestoların bu caddedeki fiziksel coğrafyasının merkezi ablukaya alınarak eylemler “temelden” önlenmiş olur düşüncesi nedeniyle yapılmıştır.

Biraz dikkat edince çitlerin ayaklarının altında yığınla çöp toplandığını, hatta bir şişe ve bir de teneke bira kutusu bırakıldığını görüyoruz. Çitler merdivenleri işgal ettiğinden, heykel ve çitlerle ilgilenmeyen bir vatandaşın sol tarafta engelliler için ayrılan yoldan sahneye girdiğini ve tam o anda başka bir vatandaşın sağ tarafta sahneden ayrıldığını görüyoruz. Karşı tarafta, uzun bir caddede heykele doğru yürüyen beş, altı genç vatandaştan sadece gözlüklü olanın heykele ve belki de çitlere baktığını görüyoruz. Yani şu ana kadar sadece 1/7 kişi ablukaya baktığını, onunla ilgili göründüğünü tespit edebiliyoruz. Ancak gözlüklü vatandaşın yanındakiler belki de biz onlara bakmadan önce heykele ve çitlere bakmışlar ve şu anda kendi aralarında konuşuyorlar (kim bilir!).

Biraz daha bakalım. Fotoğraf karesinde bir şey daha cereyan etmekte: Abluka genişçe bir alanı içermekte… Bu ne demek? Şayet bu ablukayı uygulayanların zevksizliği ve özensizliği söz konusu değilse “Değil sadece kitap okuyanı, ona yanaşanları da ablukaya alırız!” demektir. Zira ulaşamamak da ablukaya alınmışlıktır. Biri içeriden diğeri dışarıdan. Ama mesele burada bitmiyor. Çitlerin iç bölümünde ablukaya alınanların arasında iki öge daha öne çıkmakta: Güneşli gökyüzüne yükselen bir ağaç ve heykelin üzerine eğilerek ışığını –ki şimdi söndürülmüştür- kitap okuyan insanın üzerine saçmak isteyen lamba. Bunlar da abluka altında. Kitap okuyan insan diyorum ama aslında burada kitap okuyan bir kadın söz konusu… kitap ve kadın.

Özetleyelim: Başkent’te, Yüksel Caddesi’nde, Güneşe yükselen yeşil ağaç, kitaba eğilen ışık, kitabı özenle dizleri üzerinde tutan insan/kadın, kitap ve dolu olması gerekiyorken şimdi insandan boş kalan bir alan çevrelenerek ablukaya alınmıştır.

Sözü ben burada kesiyorum… bakmaya, görmeye ve gördüklerimizi yeniden görmeye devam edebiliriz… herzaman!

(h.h.)

 

 

 

 

 

Yorum bırakın